• Nombre de visites :
  • 2574
  • 1/2/2009
  • Date :

Bir Batılı Gözüyle İmam Humeyni ve İslam İnkılabı   4

imam humeyni ve hamanei

                                                     

            İç düzene gelince Beni Sadr, Bazargan kadar kanun ve düzenden yana bir kişinin görünümünde bulunuyor. Nitekim 25 Ocak 1979'da Cumhurbaşkanlığına seçilir seçilmez Silahlı Kuvvetler ile jandarma ve polis örgütlerinin resmi durumunu tanıdı ve ardından İslam komiteleri iie Devrim muhafızları adındaki milis kuvvetlerinin dağıtılmasını istediğini belirtti, iki hafta sonra İslamcı öğrencilerin isteği üzerine CİA ajanı olarak gözaltına alınmış olan Ulusal Kılavuzluk Bakanı Minaşi'yi özgürlüğüne kavuşturdu. Daha sonra Amiral Ahmed Medeni ile Hüsrev Kaşagai gibi diğer ılımlı kişileri de korumaya çalıştı ama başaramadı. Prensipte siyasi şiddet olaylarına karşı olan Beni Sadr 27 Temmuz da şöyle dedi : «Kınama, suçlama, işkence, şiddet, katliam, ve tutuklamalar Stalinci b!r toplumun özelliklerinden başka bir şey değildir».

           Dindar bir müslüman olmasına rağmen Bc-zargan gibi Fransız kültürünün etkisinde büyüyüp yetişen Beni Sadr şii ulema hakkında karmaşık fikre sahip bulunuyor. Uzmanlar Meclisinde Anayasa taslağı hazırlanırken Beni Sadr'ın, «Fakîh»e (Devletin dini önderi, şimdilik bu şeref İmam Humeyni'ye aittir) tanınan geniş yetkileri şiddetle protesto etmesi dost ve düşman herkesi şaşkına çevirdi. Yalanlamalarına rağmen, Beni Sadr, asıl taslağa oranla kabul edilen Anayasa metninde yetkileri oldukça azaltılmış olduğu halde «fakîh» ile ilgili madde oylandığı sırada oylamaya katılmamakla suçlandı.

         Durum ne olursa olsun, Beni Sadr yetkilerin ayrılması ve devlet işlerine din adamlarının karışmamaları konusunda açık bir tavır takınmıştır. Cumhurbaşkanlığına seçildikten sonra bu yazara özel bir demeçte zaferini halka borçlu olduğunu belirtmiş, ayrıca başarısında «alt tabakadaki din adamları» nın payı olduğunu açıklamıştır. Beni Sadr'a göre «Yüksek tabakadaki din adamları» azılı rakibi Ayetullah Beheşti'nin islâm Cumhuriyet Partisini destekleyenlerdir.

        Cumhurbaşkanı seçilmesinin ertesi günü Beni Sadr, Ayetullah Beheşti'nin «siyasi bakımdan ölü» olduğunu ilan ediverdi. İyimserliği o zamanki şartlara göre asılsız da değildi. Ayetullah Beheşti üst üste üç önemli darbe yemişti : Bsheşti Cumhurbaşkanı seçiminde adaylığını koymak arzusunda idi ,ancak İmam Humeyni dini liderler için her türlü maddi mevkii yasaklamıştı. Behesti bundan sonra Cumhurbaşkanlığına Ceiaieddin Farsî'yi aday göstermiş, ancak Afgan kökeni nedeniyle Farsî bu adaylığa layık görülmemişti. Nihayet Beheştî, Hasan Habibî'yi aday göstermiş, ancak Habibî, Beni Sadr'ın aldığı oyların % 70'e oranla sadece % 10'unu ka-zanabilmişti.

        Geçtiğimiz Ocak ayında Beni Sadr görevine başladığı zaman son raundu da kazandığı görüşünde idi Beni Sadr o sırada İmam Humeyni'den meclisin seçimine kadar işbaşında kalacak ikinci geçici hükümeti kurma izni istedi. Böylece genellikle Ayetullah Beheşti'nin yandaş-iarndan oiuşan Devrim Konseyini safdışı bırakmanın yanısıra dünya görüşüne uygun siyasi ve ekonomik reformları da gerçekleştireceğini sanmıştı. Ne var ki Ayetuilah Humeyni bu isteği-ni kabul etmedi ve Beni Sadr yalnız Devrim Konseyi toplantılarına başkanlık etme yetkisiyle yetinmek zorunda kaldı. Bu arada Ayetullah Beheşti Konsey içindeki etkinliğini kullanarak Beni Sadr'ın her girişimini boşa çıkarmayı ve kendine güçlü bir mevki edinmeyi başardı. Nitekim partisinin aday gösterdiği meclis üyeliklerinin çoğunu Mart 1980'de kazandı. Bundan sonra da Yüksek Mahkeme Başkanlığına seçilîverdi. Adliye ile yasama meclisinin yetkilerini ellerinde coplayan Beheşti bundan sonra yürütmenin yetkilerine göz dikti. Bu amaçla hareket ederek Cumhurbaşkanını son yetkisinden de mahrum bırakmak ve yalnız sözde Devlet Başkanı ünvanını taşıdığını kanıtlamak için Cumhurbaşkanının atayacağı bir Başbakanın İslam Cumhuriyet Partisinin onayından geçmesi gerektiğini şart koştu.

        Cumhurbaşkanı Beni Sadr adım başına direndi. Yasama meclisi seçimlerine itiraz etti Ancak İmam Humeyni bu seçimlerin dürüst olduğunu söyledi. Beni Sadr, Beheşti'nin partisinin devlet dairelerinde ve güvenlik kuvvetlerinin çeşitli kademelerinde temizlik yapılmasına iliş-kin yaptığı çağrıya karşı çıktı. Ne var ki İmanı Humeyni ülke çapında «karşı devrimciler» ily «Batılaşmış liberallerin temizlenmesi için bir «kültür devrimi» çağrısında bulunduğu zaman Beni Sadr kendisine uymak zorunda kaldı. Her ne olursa olsun, geçen 25 Nisan'da Amerikan kurtarma operasyonundan sonra İran ordusunun pasifliği ve hatta karmaşıklığı ortaya çıkınca İs lam Cumhuriyetinde radikal girişimlerin yolu açılmıştı. Dolayısıyla, Amerikan kurtarma operasyonunu izleyen altı hafta içinde 7 değişik komplo ortaya çıkarıldı, yüzlerce sivil, asker ve subay gözaltına alındı.

         Geçen birkaç ay içinde İran'da solun önemli bir ilerleme kaydetmesine rağmen geleceğinin — hiç olmasa kısa bir süre içinde — pek parlak olduğu söylenemez. Sağa oranla sosyal dayanağı çok daha zayıftır. İmam Humeyni'nin kişiliğinde simgelenen İslam Hareketi, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana biriken özlem, huzursuzluk ve tedirginliğe rağmen kitlelerin desteğini henüz kaybetmiş değildir. İşçiler devrimden sonra maaşlarının hemen hemen iki misliye çıktığını unutmamışlardır. Aynı şekilde çiftçile' % 50 ye kadar varan bir oranda devletten sübvansiyon alıyorlar, ki bu oran Şah dönemindekinden mutlaka daha yüksektir. Hala topraksız olan çiftçiler de gelecekte daha adil bir toprak reformu yapılacağı ve kendilerine bir pey düşeceğinden umutlarını kesmiş değillerdir. Ayrıca küçük çiftçi ve toprak sahiplerinin yüzlerini güldüren bir başka olay da geçen kış ve bu ilk baharda yağmurun bol olması ve dolayısıyla ürünlerin %20 ve % 30 daha fazla olmasıdır. Kısacası, yoksul kitleler şimdi «kendi» Cumhuriyetlerinde yaşadıklarını, koruyucularının da İmam Humeyni olduğuna inanıyorlar.

imam humeyninin fransadan dönüşü

        Her şeye rağmen, hayli radikal ideolojiye sahip Halk Mücahitleri adındaki müslüman örgüt özellikle geçen birkaç ay içinde bir kitle partisine dönüşmüştür. Öyle ki İmam Humeyni'nin korkulu rüyası olmaya başlamıştır. Bu sebepledir ki Humeyni bu partinin yöneticilerini «İslamcı Marksistler» diye küçümsemeye çalışmıştır. Bu Haziran ayında Hareket'in lideri Mesud Recavi basın ve yayın organlarının halka duyurmamış olmasına rağmen bir mitingte 150 bin kişiyi toplamayı başarmıştır. Mücahitlerin, ge rek Şah'a karşı silahlı mücadelede bulunmaları gerekse İslam Cumhuriyetinin doğmasından sonra sürekli olarak yoksul halk kitlesi lehinde savunduğu fikir nedeniyle prestijleri halkın gözünde çok büyüktür. Ne var ki genç kadrosu, tecrübesizliği ve işlediği bazı siyasi hatalar şimdilik hareket sahasını hayli daraltmıştır.

         Tudeh (Komünist) Partisi ise daha küçük ve sınırlı üyeliğe sahip olmasına rağmen etki sahasının daha büyük olduğu zaman zaman görülmüştür. Genellikle Doğu Avrupa'da eğitilmiş olan lider kadrosu çok yetenekli ve çok tecrübeli. Uluslararası gelişmeleri çok iyi bilen, stratejiyi iyi hazırlayan ve son derece disiplinli biçimde bunu uygulayan Tudeh yöneticileri İran'ı saran Amerikan aleyhtarı dalgadan yararlanarak ulema arasında bile düşman ve dostlar edinmeyi başarmışlardır. İmam Humeyni'nin hiçbir zaman — hiç olmasa 1980 Ağustos'una kadar — Tudeh'yi adını kullanarak suçlamadığı dikkat çekicidir. İmam, «Amerikan solcuları» dediği komünistleri kınarken Kürdistan'da ve diğer bazı bölgelerde yöneticilere karşı silaha sarılan Marksist - Leninist Halk Fedaileri'ni kasteder. Humeyni'nin gerçek ve ilkelerine bağlı komünistler hakkında yumuşak davranmasının en az üç sebebi vardır : Komünistler, Humeyni'nin 1964'te yurtdışına sürgüne gönderilmesinden beri kendisini sürekli olarak desteklemişlerdir. (Humeyni'nin İrak'ta kaydettirdiği konuşma ve demeçleri sürekli olarak muhtemelen Doğu Almanya'da merkezi bulunan gizli bir radyo ile İran halkına ve dünyaya duyurulurdu). Komünistler, tıpkı Humeyni gibi İran'da Amerikan emperyalizminin son kalıntılarını bile silip süpürmeye kararlıdırlar. Ayrıca İslâm Cumhuriyetinin savunulması ve güçlendirilmesi için her zaman hazır olduklarını belirtmişlerdir.

        Geçtiğimiz Haziran ayında üst üste meydana gelen iki olay Tudeh'in manevra alanını genişletti : Halk Fedaileri ve Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) aralarındaki anlaşmazlık ve bölünme yüzünden zayıf düşmüşlerdi. Fedailerin lider kadrosu uzun ve yorucu tartışmalardan sonra Tudeh'inkine benzer bir emperyalizm aleyhtarı yol izlemeye karar verdi. Aynı gelişmeler KDP de de meydana geldi. Bu partiden kopan azınlık grup Abdurrahman Kasımlu'nun başkanlığındaki çoğunluk grubunu Irak ve NATO ile işbirliği yapmakla suçladı. Bu partiler arasındaki çekişme ve bölünme Tudeh'in otoritesinin güçlenmesine yaradı ve Tudeh yıkılmakta olan Cumhuriyetin yardımına koştuğunu daha gür bir sesle ilan etti.

         İmam Humeyni İslamcı olmayan, aksine Marksist olan bir parti veya gruba elbette dayanmak istemiyor. 1960'lardan bu yana sürdürdüğü siyasi mücadele güç kaynağının gerçek ve yetenekli müslümanların elinde olması dileğinde olduğunu göstermiştir. Ama hedefine ulaşıp ulaşamayacağını zaman gösterecektir. En çok güvendiği ve dayandığı İslam Cumhuriyet Partisi kökleri halk kitlelerine kadar uzanan bir partiden çok birbiriyle çatışma halinde olmasa da birbirine zıt düşen ve aralarında anlaşamayan çeşitli dini ve laik grupların temsilcilerinden oluşan bir grubu andırıyor. Ayetullah Beheşti'nin partisi, bir iktidar partisi için vazgeçilmez nitelik taşıyan belli bir siyasi, ekonomik ve sosyal programdan yoksun bulunuyor. Daha önemlisi, devlet yönetiminde bütün kadroların desteğine sahip olduğunu da iddia edemez. Taa başından beri İslam rejimine muhalif ve düşman olan İranlı aydınlar ise liberal sağ, sol Marksist ve daha başka gruplara ayrılmıştır.

         İmam Humeyni'nin her iki akım ile iktidarı paylaşmama yolundaki kararlı tutumunun bir çıkmaz yarattığı ortadadır. Yakın bir gelecekte girişilecek herhangi bir askeri darbe başarısız olmaya mahkumdur. Çünkü Silahlı Kuvvetlerin yüksek rütbeli subayları arasında birlik ve beraberlik yoktur. Alt tabakadaki subay ve askerlere gelince, aksi ispatlanmazsa bunların hepsi hala İmam Humeyni'ye bağlıdır.

         İmam Humeyni'nin eninde sonunda İran'ın siyaset sahnesinden çekilmesinin İranlıları nasıl etkileyeceği çoğunlukla merak konusu olmuştur. Her halükârda bu soruyu cevaplandırmak rizikolu bir iştir. Siyaset sahnesinde güç odaklarının çokluğu ve her birinin kendi iç yönetimine bağlılığı uzun veya kısa vadede herhangi bir tahminde bulunulmasını tamamıyla imkansız kılıyor. En çok yapılabilecek şey ise bugün var olan güçler arasında denge kurulması ve bu dengenin yakın bir geleceğe kadar devam etmesidir.

         Ağustos ortalarına dek göze çarpan üç önemli nokta şunlardır : Devlet mekanizmasının bir aygıtı olarak ulemanın prestijinde azalma ol muştur. Solcu partiler, giderek güçlenmelerine rağmen islamcı iktidara alternatif olmaktan çok uzakta bulunuyorlar. Hem devlet dairelerinde hem ekonomik karar merkezlerinde ılımlı milliyetçiler ve liberal ya da başka görüşte olan sağcılar etkilerini sürdürmeye devam ediyorlar. Böylece en son sözedilen kategoridekiler, Humeyni'nin ortadan kaybolması halinde iktidara el koyacak en yakın aday olarak gözüküyorlar. Ilımlı milliyetçilerin Ordu'nun önemli bir bölümü ile ulemanın bazılarının desteğine sahip olduğu düşünülürse bu ihtimal daha da kuvvetleniyor. Burada şunu da unutmamalıyız ki Humeyni'nin dışındaki diğer beş Büyük Ayetullah, İmam'ın siyasi ve dini görüşlerini ya benimsemiyor ya da şiddetle reddediyorlar.

        Her ne olursa olsun ılımlı sağın zaferinin çantada keklik olduğu da düşünülmemelidir. Başarısının çoğu kendi faaliyeti ve davranışına bağlı olacaktır. Ilımlı sağ Humeyni'nin emperyalizm aleyhtarı yolunu izler, azınlıkların isteklerini yerine getirir, ve solcu partilere hayat hakkı tanırsa başarı şansı o oranda artacaktır. Aksi takdirde ılımlı sağcı milliyetçilerin yollarındaki engelleri aşmaları imkansızlacaktır. İslamcılar ile etnik azınlıklar ve ulemanın bir bölümü tarafından desteklenen Marksist solcular bugünkü düzeyde anarşiyi sürdürmeye yeter de artarlar bile.

     Bu konuda Sovyetler Birliğinin rolü çok büyüktür. Şimdiye değin Moskova, Humeyni'nin Cumhuriyetine ziyadesiyle nazik davranmış, Afganistan konusunda Tahran'dan gelen ağır suçlamalar, saldırı ve tehditlere karşı temkinli olmaya çalışmıştır. Kremlin'in taktiği şöyle özetlenebilir : İran'da iktidar kavgasının sonucunu beklemek, bu arada Birleşik Amerika'nın işlediği ya da işleyeceği hataların meyvelerini toplamak. Şayet Tahran'da tamamıyla dost olmayan başka bir deyimle Amerikancı bir hükümet işbaşına gelirse Sovyetler Birliği yeni yöneticilere düşman olan bütün grupları mutlaka destekleyecektir. Mücahitler, Fedailer ve Tudeh gibi başlıca solcu örgütler Sosyalist kamp ile taktiksel ve stratejik bir ittifakın kurulmasını zaten istiyorlar. Üstelik Kürdistan Gilan, Mazenderan ve hatta Azerbaycan eyaletlerinde Sovyetlere büyük sempati duyulduğu da bir gerçektir. Bu gerçeklerin ışığı altında Pinochet tipi bir rejimin kurulmasıyla patlak verecek bir iç savaş kuşkusuz çok uzun ve hatta dünya barışı için çok tehlikeli olacaktır.

        Görülüyor ki İran'da Humeyni'nin varlığı da yokluğu da tehlikeli bir olgudur. Uluslararası Kamuoyu için ise en yakışır tutum sabırlı olmak ve hala devrimin sancılarını çekmekte olan bir ülkeye kesinlikle müdahale etmemektir. Her şey söylendikten ve yazıldıktan sonra Batılı ülkeler için kötülüklerin en zararsızı da muhakkak ki İranlılara kendi geleceklerini kendi tayin etme serbestisi vermeleridir.

Kaynak: ruhullah.com


Bir Batılı Gözüyle İmam Humeyni ve İslam İnkılabı   1

Bir Batılı Gözüyle İmam Humeyni ve İslam İnkılabı   2

Bir Batılı Gözüyle İmam Humeyni ve İslam İnkılabı   3

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)